top of page
  • Yazarın fotoğrafıevrenseldevinim

BETON EKONOMİSİ VE RANT DİNİ 6

FİLİSTİNİZM- ESTETİK KAYGI VE DUYARLILIK






Mimariye, tarihe, elimize ulaşmış olan eserlere yaklaşımımız tam anlamıyla “evlere şenlik”. Güzelden, estetikten anladığımız tek şey “modern”, “ultramodern” daha popüler tabirle “havalı” olması. Estetikten yoksun beton hödüklüğü tam da filistinizm.


Tarihe, mimariye, eserlere yaklaşımımızın hiçbir derinliği olmadığı gibi herhangi bir kaygısı da yok. 16 yıllık AKP iktidarı döneminde Türkiye inşaat şantiyesine döndü. 16 yıllık iktidar ve bundan öncesinde 30 yıla varan belediyecilik sürecinde inşaat hamlesinde ne müteahhitler, ne halkımız, ne de belediyeler (iktidar belediyeleri çoğunlukta) estetik falan aramadı. Biraz ironik bir durum olarak Ankara Büyükşehir Belediyesinin Kent Estetiği Daire Başkanlığı gibi bir yapısı var (tabi bu daireye dinazorları veya ODTÜ’nün ortasından geçirilen yolu soramıyoruz.). Halk konutu servet ve sınıf atlama aracı gördü, edinmek için herşeyi yaptı. Müteahhitler ayrıcalıklı sınıf oldular. Bu sınıf Cumhuriyet’in ilk seçkinleri gibi okumuşluklarından ya da devlet yönetimindeki saygınlıklarından dolayı değil, paraları nedeni ile seçkin sınıflığa terfi ettiler. Halkta bu sınıf ile ortaklık yaptı. Gecekondusu olanlar (çalışmadan elde edilmiş, kamu arazisine konmuş) müteahhitlere konutlarını devrettiler, bir anda gayrimenkul zengini, daha doğrusu kentsel rant sahibi oldular. Yaratılan düzende gecekondusu olmayanlarda banka kredileri, yoluyla konut edindiler. Sonuçta 2013 yılı sonunda hane halkı borç stoku/harcanabilir gelir rasyosu % 51 oldu.


Kentsel dönüşüm amacından bir hayli saptı ve iş koca bir ülkeyi “betondan bir kutu”ya çevirmeye niyetli harekete döndü. İnşaat, manasız ve yüzeysel bir önkabulle kayıtsız şartsız “iyi” olarak görülüyor. İnşaatlara bakarak zenginleşmeden, kalkınmadan bahsediyoruz ama insanların artmak yerine azalan reel gelirlerini ısrarla es geçiyoruz. İnşaat yapmak başlı başına iyi bir eylem ve buna her nedenle olursa olsun eleştiri getirmek “kötü” olarak görülüyor.


Bir eserin çevresi ile kurduğu ilişkiden bihaber, mimariyi sadece inşaat sanan, dünyası “süper”, “ultrasüper” ve boş projeler kadar olan bir zihinden “çevresi ile kurduğu ilişkiyi” anlamasını beklemek ne kadar biçare gayret.


Denize çakılan kazıklar, zihinlere ‘beton’ olarak çoktan çakılmış bile!
17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page