Ahilik XIII. Yüzyılda Anadolu’da kurulan ve örgütlenmesi hızla yaygınlaşan, esnaf ve zanaatkârların ekonomik, toplumsal ve askeri dayanışma örgütüdür. 1243 Kösedağ savaşından sonra Anadolu da yok olan devlet otoritesinin yerini alarak kentlerde ekonomik düzeni ve güvenliği sağlamıştır. XIII. Yüzyıldan itibaren Anadolu toplum hayatında önemli sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel faaliyetleri ile yer alan Ahiliğin, bir Türk kurumu olarak ortaya çıktığı kaynak-arda belirtilmiştir.
Ahilik kurumu Asya’daki gelişmiş Türk şehirlerinden gelen çok sayıdaki sanatkâra iş bulmak, yerli Bizans sanatkârlarıyla rekabet edebilmek, ürettikleri malların kalitelerini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, iş ve sanat ahlakını yerleştirmek, Türkleri ekonomik açıdan ba-ğımsız hale getirmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, düşmana karşı askerin yanında savaşmak, Türklük şuurunu sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde ayakta tutmak gibi dönemin sosyo- ekonomik ve siyasi zorunluluğunun bir sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz. İşte bu mecburiyet dini ahlaki kuralları “fütüvvetnameler” de mevcut olan bir esnaf ve sanatkârların dayanışma ve kontrol kuruluşunun ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Doğu Anadolu’nun kavşak noktalarından biri olan Erzincan, tarih boyu önemli olaylara sahne olmuştur. Anadolu Selçuklu ve Mengücekliler döneminde oldukça önemli bir ticaret ve tarım şehri olan Erzincan, Anadolu’yu İran’a bağlayan ticaret yolu üzerinde olması ve sulak tarım arazilerine sahip olması onu daha da geliştirmiştir ve Anadolu’nun Ortaçağ da en önemli merkezlerden biri haline getirmiştir. Ekonomi ahi teşkilatı sayesinde önemli ölçüde kontrol altında tutulmaktaydı. İhtiyaç nispetince her türlü üretim yapılabilmekteydi. Hem iç piyasaya hem de dış piyasaya yönelik üretim yapan Erzincan’ın dünyaca ünlü buharinleri Avrupa’ya ve Doğu ülkelerine pazarlanmaktaydı.
Anadolu’da gelişen sosyal organizasyonlar içinde Ahilik de Erzincan da teşkilatlanmış olup, ahi Zaviyelerinin varlığından İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi gibi seyyahların eserlerinde bulabilmekteyiz. İbn-i Batuta Erzincan’ın büyük bir şehir olduğunu, burada çeşitli kumaşlar dokunduğunu, sanatkârane bakır eşyası yapıldığını, civardaki bakır madenlerinin işletildiğini ve çarşıları-nın güzel olduğunu belirtmiştir. “Anadolu şehirlerinde iktisadi ve içtimai düzenin temelini teşkil eden ahiler Erzincan’da da kuvvetli bulunuyorlardı” şeklinde kaydı vardır.
İbn-i Batutanın eserinden öğrendiğimize göre “Ahi Nizameddin” tekkesi XIII ve XIV yüzyılda Erzincan’da dışarıdan gelenlerin kabul edildiği önemli bir yerdir. Bu zaviye kendi örnekleri arasında en güzel yapıda olanlardan biri olduğu kadar, Nizameddin de Ahiler arasında en ileri ve seçkin bir kişi olarak tanınmaktadır.
Erzincan’ın yetiştirmiş olduğu büyük alim ve tasavvuf üstadı zincirinin önemli bir halkasını teşkil eden “Erzincanlı Nizameddin’in” kimliğinin tespitinde bir hayli güçlük çekilmektedir. Aynı dönemlerden bahseden değişik eserlerde altı tane Nizameddin adı geçmekte ve ayrıca bu Nizameddinlerin birkaçı aynı Nizameddin olmakla beraber, içlerinde Erzincanlı dahi olmayan vardır. Anadolu Selçuklu Türk tarihinin XIII. asır başları ve XIV. asır ortaları arasında üç Nizameddin ayrı ayrı şahsiyetler olarak vardır ve bu üç şahsiyetin hepsi de bizzat Erzincanlıdır.
“Ahi” sıfatının belirtilerek açıklandığı “Nizameddin” İbn-i Batutanın eserinde de yer almakta ve şöyle denilmektedir.
“Oradan (Gümüşhane) hareketle Erzincan’ a vardık ki, Irak Sultanına(Ebu Said Bahadır Han,1305-1335) bağlı şehirlerden biridir…Burada Ahi Nizameddin’in tekkesinde kaldık. Bu zaviye örnekleri arasında en güzel yapıda olanlardan biri olduğu kadar Nizameddin de ahiler arasında en seçkin bir kişi olarak tanınmaktadır.”
İbn-i Batutanın Erzincanlı bir şahsiyetin varlığını belirtmesinin önemi bir yana, bu asırda gelişmenin zirvesinde olan “ahilik sisteminin” Erzincan da da etkin olduğunu ortaya koyuşu, bu şehrin o asırlardaki her yönlü gelişmişlik derecesini göstermektedir.
İbn-i Batutanın belirttiği Nizameddin den Ahmet Eflaki de bahsetmiştir. Eflaki 1291 yılından çok sonraları Konya ya gitmiş ve Nizameddin-i Erzincan inin öğrencisi olmuştur. Ondan “…Üstadım Ahi Erzincanlı Nizameddin” diye bahsetmiştir.
Tarihi kaynaklarda adı geçen Erzincan’daki önemli bir Ahi lideri de Ahi Ayna Beydir. Ahi Ayna, Eratnalılar döneminin ileri gelen emirlerindendir. Bu beyliğe bağlı olarak Erzincan’da hüküm sürmüş ve faaliyetlerini Erzurum ve Bayburt’a kadar genişletmiştir. Estarabadi’nin Bezm u Rezm isimli eserinde Erzincan’ı satın aldığının ifade edilmesi, onun yörenin nüfuzlu emirlerinden olduğuna işaret etmektedir. Emirliği sırasında civardaki bazı Hristiyan ülkelerine karşı akınlarda bulunan Ahi Ayna Bey,1348 yılında Akkoyunlu Tur Ali Bey ve Bayburt Emiri Mehmet Rikabdar ile birlikte Trabzon seferine katılmıştır. 1360-61 yılında ise Gürcistan üzerine bir sefer düzenleyerek Ahalsıhı, Samsıhı ve Azgur gibi belde ve kaleleri fethetmiştir.
Ayna Bey, hem ahi hem de siyasi kimliği olan birisidir. Eratna Devletine bağlı olarak Erzincan da hem siyasi hem de kültürel, ticari ve sosyal faaliyetlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Erzincan şehir merkezinde bulunan hangahını kurmuştur. II. Mehmet döneminde bölgenin Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle hangahın vakfiyesi yenilenmiştir. Nitekim 1530 yılında hangahın tasarrufu meşihatlik görevinde bulunan Mevlana Mehmed’in üzerinde idi. Bu tarihte zaviye evkafının geliri, Erzincan’ın şehir merkezinde malikane hissesinin yarısı olan 128 akçe haslı zemin ile 3.047 akçe aşar gelirinden oluşmakta idi. XIX yüzyıl da hangahın adına rastlanmaması, zamanla metruk bir hale geldiğinin veya bir dönüşüm sürecine girdiğinin işareti olmalıdır.
Seyyahların Erzincan’ın Ticari Hayatıyla ilgili tuttuğu kayıtlarda ise Erzincan şöyle anlatılmıştır;
Seyahati sırasında Irak sultanına bağlı olan Erzincan’ı, Gümüşhane seyahatinden sonra uğrayan İbn-i Batûtâ şu şekilde anlatmaktadır.
“Irak sultanına bağlı şehirlerden biridir. Erzencan Bakımlı ve büyüktür. Halkın çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyor. Müslümanlar Türkçe konuşuyor. Gayet muntazam ve canlı çarşıları var. Erzencanî diye bilinen nefis kumaşlar dokunur burada. Ayrıca bölgenin bakır madenleri de meşhurdur. Bakırdan çeşitli ebatlarda kap kacak ve bizim taraflardaki ayaklı çıradanlıklara benzeyen şamdanlar yapılır. Bunlara beysus denildiğini belirtmiştir. Burada Ahı Nizameddin’in tekkesinde kaldık."
XIII. yüzyılın meşhur gezgini Venedikli Marco Polo Erzincan’dan geçmiştir. O Erzincan ve çevresinin Büyük han’a (Moğol Hanına) bağlı olduğuna dikkat çekmiştir. Seyyahın Aezingan olarak kaydettiği Erzincani zamanın büyük kentleri arasındaydı. Ayrıca Zigan,Kop, ve Erzincan yöresinin otlaklarla dolu olduğunu, Göçebe Türklerin bu yerlerde yaz aylarını geçirmekte olduklarını, kışın ise kar hayatı etkilediğinden dolayı göçerlerin, daha ılık olan güney bölgelerine gittiklerini belirtmiştir.
Polo Erzincan’dan şu şekilde bahseder;
“Gelelim Büyük Ermenistan’a. Pek büyük bir ülke burası. Büyük Ermenistan’a girerken sınırda büyük geniş bir şehre varıyorsunuz. Erzincan dünyanın en iyi ve vasıflı kitap cildinin yapıldığı bir yerdir. Halkı zanaâtkârdır ve çeşitli el işleriyle de uğraşmaktadırlar. Halkın çoğunluğu Ermeni’dir. Aynı zamanda Büyük Hükümdârlarına bağlıdırlar. Erzincan gibi pek çok büyük şehir var ülkede. Erzincan’da ruhanî liderleri yaşıyor."
Aksak Timur’a giden İspanyol sefiri Clavijo ise Trabzon’dan Erzincan’a geçtiğini Erzincan’a varana kadar Türk köyleri bulunduğunu, bu her köye girişinde çok misafir perverlikle karşılandığını, Türklerin kendisinden hiç para almadığını, yol boyunca da bazen Ermenilere rastladığını anlatan elçi Erzincan’a varınca ileri gelenler tarafından karşılandığını, bu şehirde halkın çok zengin olduğunu, şehrin kuleleri olan surlarla çevrildiğini, Suriye’den gelen Ticaret Kervanlarının önce Erzincan’a daha sonrada Türkiye’ye girdiğini belirtirken, şehrin her tarafının üzüm bağı olduğunu da söylemektedir. İspanyol elçisine göre Erzincan şehrinin çok kalabalık, cadde ve meydanları çok, tüccar ve memurları zengindir. Suriye den gelen ticaret kervanları Erzincan’a ve oradan Türkiye ye girer. Erzincan hükümdarı Mutahharten Hıristiyanlara çok itibar gösterilir. Müslümanların camilerden büyük kilise inşasında şikayetçi oldukları halde hükümdar ticaret yapan Hıristiyanların çok para ve servet getirdiklerini düşünerek onları tutar şeklinde anlatmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Erzincan’dan şöyle bahsetmektedir;
“Cennet bağı gibi bir yer olup, nice bin padişah burayı elde etmek için uğraşmıştır. Kalesi düz ve ferah bir ovanın ortasında kare şeklinde, taştan yapılmış küçük ve güzel bir kaledir. Ama dört duvarı gayet alçak-tır. Kale eskidir Kalenin bir demir kapısı vardır. Dışarı varoştan şehre, hendekten köprü ile geçilir. Kale içinde ikiyiz tane bağsız bahçesiz evi, bir camisi vardır. Yedi tane camii var. Yedi tane derviş tekkesi var. En meşhurları “Hz.Mevlana Tekkesi” dir. “ Abdülkadir-i Geylani Tekkesi” de meşhurdur. Hamamları çoktur. 11 kadar büyük hamamı vardır. 48 mahallesinde 40 tane çocuk mektebi vardır. Bilginleri ile talebesi çok olduğundan her camii ve mescidinde karşılıksız ders veren dersiamlar vardır. Bütün fenler okutulur. Akıllı ,olgun, kibar, anlayışlı, yumuşak huylu adamları vardır. “Şöhret afettir” diye ipek elbise giymezler. Güzelleri çoktur. Yaz kış sebzesi eksik olmaz. Her türlü tahıl çoktur. Yiyeceklerinden 70 türlü sulu armudu meşhurdur. Üzümü yenisi çıkıncaya kadar kalır. Meyveleri iki günde seyisaneler ile Erzuruma’a götürürler."
Cuinet seyahatnamesinde ise, Erzincan’ın bir yandan bakır üretim merkezi bir yandan da bakır işletmeciliğinde bir hayli başarılı olduğu anlaşılmaktadır. Her yıl Trabzon ve Erzurum yolu ile Avrupa’dan alınan 15 bin kg’dan daha fazla bakır levhanın Erzincan’da mutfak ve ev eşyası gibi eşyaların imal edildiği anlaşılmaktadır. Uluslararası sergilere gönderilen bu eşyaların Paris, Viyana gibi şehirlerde ödüller kazandığını kaydetmiştir.
Erzincan’ın siyasi, içtimai yönlerinden ayrı olarak, Selçuklular zamanında ve hatta ondan sonra gelen asırlar içerisinde de Anadolu’nun ileri gelen ticari merkezlerinden biri olduğunu tespit etmek mümkündür. O dönemler içerisinde iktisadi hayatın temelini teşkil eden faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan geri kalmadığı dönem Behrahşah zamanına tekabül eder. Hamdullah Kazvini’nin onbir ileri gelen Anadolu şehri içerisinde ikinci sırayı aldığını kaydedişi, XIV. asırda da kentin önemini belirtmesi hakkında mühim bir vesika teşkil eder.
Kaynak : 2006 Erzincan Tarihi Sempozyumu Kitabı değişik makaleler
Comments