Uzun zamandan beri taslak olarak beklettiğim bir yazımdı, aşağıdaki Marteniçka yazısı. Instagram da Değerli dostum Ali Arslan Akbıyık’ın takı tasarımcısı eşi Ferda’nın tasarımlarını tanıtıp sattığı @fundas_accessories sayfasında (her hafta Çarşamba günü İstanbul’un en iyi pazarlarından biri olan Yeşilköy pazarında tezgâhı da var, ilgilenen olabilir diye bu bilgiyi de buraya bırakıyorum) aynı konudaki bilgi notu görene kadar yazımı unutmuştum.
Ülkemizde uzun yıllardan beri Ocak ayında başlayan Yeni yıl ile ilgili birçok önyargı vardır. Bu yeni yılın hele ki ilk gününe başlangıç gecesi yapılan kutlamaların, hediyeleşmelerin polemiği uzun süre devam etmektedir. İsa’nın doğumuyla başladığı iddia edilen Miladi takvimden önce insanların yeni bir yıla başladıkları ay Mart ayıdır. Akdeniz Kuşağındaki tüm toplumsal yapılar, bunlar; kabileler, siteler, devletçikler, imparatorluklar hepsinin dört gözle bekledikleri ay Mart ayıdır. Mart ayı yeni bir yıla girmenin sevinci yanında bu yapıların toplumdan topladıkları vergi, haraçlarla hazinelerinin şenlendiği aydır.
Bugün özellikle Bulgaristan da olmak üzere tüm Balkanlar ve Trakya folklorunda hâlâ yaşayan bu güzel ve sevimli adetin köklerini hem Olimpos’un ulu Tanrılarının hikâyelerinde hem de Kuzey steplerinden gelen sonradan Balkanların asli halkı olan göçerlerin inançlarında görebiliyoruz.
Küçük bir Anadolu şifacılığı örneği vererek tekrar Balkanlara ve Trakya’ya dönelim. Bugün Antalya, Burdur, Isparta ve Muğla Yörüklerinde “Yel Bileziği” veya “Yel İpi” adı ile kullanılan vücudumuzda yöresel olarak “yel” olarak adlandırılan ağrı ve sızıların tedavisinde bu el sanatı eseri materyalin kökenleri antik dönemlere dayanmaktadır. Bakır ve iplikten yapılan bu bilezikler el ve ayak bileklerine takılmaktadır. İşin ilginç olan kısmı bu Yel rahatsızlığı olanlara bu bilezik veya ip Mart ayının ilk günü veya ilk üç günü takıldığında daha faydalı olacağına inanılmaktadır. Bu eski Şaman kültüründe Cinler ve rüzgârla ilgilidir. Anadolu coğrafyasına geldikten sonra bu Anadolu inançlarıyla harmanlanmıştır. Önceden bir Şamanın bağlama sırasında söylediği kutsal sözler ve ritüeller sonrasında İslam inancı ile örtüştürülmüş ve İslami dualar söylenerek yapılmaya devam edilmiştir.
Yunan, Trak, Küçük Asya ve sonrasında Roma kültüründen çok fazla etkilenmiş olan uzun süre Partlar, Persler ve Anadolu da hakim İmparatorlukların etkilerini şiddetli yaşamış olan Balkan coğrafyası; Kuzeyden gelen tüm bölge demografisini değiştirip bugünkü halini vermiş olan Kuzey ve Kuzeydoğu kavimlerinin istilası sırasında hem onları kendine entegre etmiş, hem de asimile olmuş. Asimile olurken de onları da asimile etmiş büyük bir eritme potasıdır.
Homerosçu anlatıcıların anlattığı Demetter ve kızı Persephone hikâyeleri aslında “Marta Nine” efsanesinin çıkış noktasıdır diyebiliriz. Persephone’yi kaçırıp kendine eş yapan Hades, o Bereketin Tanrıçasının güzeller güzeli kızının yeryüzüne çıkışına izin verirken, çok sinsice bir planla yeraltından küçücük nar tanesini ağzına koymuştur. Ve Persephone aynı tohum taneleri gibi altı ay yeraltında, altı ay yeraltında kalmaya zorlanmıştır. Tanrıça Demetter ile kızın buluşup altı ay diz dize oldukları zaman Mart ayının birinde başlamaktadır. Tomurcuğa benzeyen genç kızlar, bugün dileklerinin olması için, evlenip doğurgan olabilmek için aynı çiçeklerin çayırları doldurması gibi, köy ve kentleri doldurmaktadır.
Bu sırada kızlar birbirlerine renkli iplerle yaptıkları içlerine renkli taşlar dizdikleri bilezikleri hediye etmektedir. Kutsal ağaçlara ve tapınaklara bu bileziklerden sunmakta hatta gizli gizli sevdalandıkları gençlere bu bileziklerden yollamaktaydı. Kim bilir belki de bir ağacın dibinde, bir dere kenarı kuytusunda sevdalarını o sevdiklerinin bileklerine kendileri takmaktaydı.
Çoğunlukla kırmızı ve beyaz ipliklerle yapılan Marteniçkalar da kırmızı Demetter’in rengidir (aslında mor rengidir ama mor rengi uzun süre insancıkların kullanması yasaktı, o yüzden de mor yerine Kırmızı kullanılmaktaydı. Beyaz da Persephone’nin saflığını, her bahar yenilenen bakirliğini ifade etmekteydi.
Birçok rivayetler olduğundan bahsetmiştik bunlardan biri de Mezopotamya’dan; Bu Sümer/Akad anlatısına göre Nuh Tufan’ında gemideki bir güvercin karanın göründüğünü haber vermek için gemiye doğru uçarken, ağzında beyaz bir ip taşıyormuş. Dönüş yolunda nasıl olmuşsa yaralanmış. Bir kandamlası o beyaz ipe damlamış ve kırmızı beyaz ip bu şekilde ortaya çıkmış.
Hırvatlar ve kravat hikâyesinin kökleri de bu geleneğe göredir. İlginç bir hikâyesi vardır. Haçlı seferleri, İstanbul. Onu da önümüzdeki seneye bırakalım.
Bir Bulgar söylencesinde de; Bulgarlar arasında çok eski zamanlarda bir kırlangıç habercilik yaparmış, bereketli bir toprak bulduğunda haber getirirmiş. Bir gün yolda gene bu beyaz mesaja kan damlamış ve olmuş gene kırmızı beyaz ve özel bir anlam yüklenip gelenekselleşmiş.
Bu Bulgaristan da Marteniçka’ya ilhamı vermiş olan "Pijo ve Penda" adın ipten yapılma kuklalar bu özel günde her bir tarafı kaplamaktadır. Günümüz Balkanında artık beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlığı temsil ediyor. Pijo ve Penda çıkışı itibariyle Demetter ile Penda’yı temsil ederken, günümüzde bir kadın ve erkek figürüne dönüşmüştür. İnsanlar aşk için yaşarlar ve aşkı mutlaka bir şekilde ifade ederler.
Artık tamamen özgün bir Bulgar geleneği olan, Bulgar’ın uluslaştıkça kendi özgün geleneklerini şekillendirdikleri güzel etkinliklerinden biri haline gelmiştir. Kırmızı ve beyaz yünlerden yapılan bahar süsü marteniçka (martenitsa), 1 Mart'tan itibaren ay boyunca kentleri, sokakları, giysileri renklendiren bu süsler; bir mit olan “Baba Marta” 'nın (Marta Nine) günleri diye de anılan baharda ortaya çıkmaktadır. Zira Baba Marta, inanışa göre, yeni başlayan tarım yılının bereketli ve verimli olması için iyi dilekleri kabul etmektedir.
Bulgarlar, 1 Mart geldiğinde yakınlarına ve arkadaşlarına marteniçka hediye etmekte ve onlar için sağlık dilemektedir. Bu dönem, Bulgarcada "Çestita* Baba Marta! (Честита Баба Марта!)" ifadesiyle kutlanmaktadır. *(Çeştita: Tebrikler manasına gelmektedir)
Marteniçkaları hazırlamak da epey kolaydır. Kırmızı ve beyaz renkteki ipler saç örgüsü şeklinde örülüp ya da iplerin iki ucu ters yönlere döndürülmesiyle burgu haline getirilmektedir. Bunlar, yaka süsü ve bileklik olarak kullanılabilmektedir.
Marteniçkalar kırlangıç, leylek, karınca yuvası görülünceye dek taşınmaktadır. Bunlardan en az biri görülürse aybaşında tutulan dileğin gerçek olacağı düşünülmektedir. Daha sonra da bileklerdeki marteniçkalar, çiçek açmış bir ağaca çaput niyetine bağlanmaktadır.
Biz de size Bulgarların söylediği gibi bir dilekte bulunalım, sizler de sevdiklerinize kendinize benzer dileklerle bulunun olur mu?
"İlk leyleği görünce tüm hayalleriniz gerçekleşsin"
Her birimiz bileziğimize taksak, takarken savaşlar olmasın, silahlar sussun diye dilesek. Gözlerimiz hava da kırlangıçları ve leylekleri yer de karınca yuvalarını gözlese. Görünce bunlardan birini heryeri çiçekler gibi kırmızı, beyaz marteniçkalarla donatsak, bahar yeliyle ahengle kelebek misali uçuşlarını danslarını seyretsek. Dileklerimiz mutlaka olur.
Bir bilgi notu: Bu gelenek 2017'de Bulgaristan, Romanya, Kuzey Makedonya ve Moldova'nın ortak adaylığıyla UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras listesine dâhil edilmiştir.
Comments