Okuma merakı genellikle orta okul çağlarında başlar. İçinizden geliyorsa, hele aileniz ve çevrenizden de destek görüyorsanız, bu merak artık ömür boyu alışkanlığa dönüşür. Öyle ki, okul sıralarında dersleri bitirip hemen bir kitap okumaya yönelir insan. Hatta, iş hayatının acımasız temposunda, yorgun argın eve döndükten sonra bile, her gün yarım saat okumadan edemezsiniz.
Ülkemizdeki kitap okuma oranları düşüktür. Gelişen teknolojiyle, fiziki kitap okuma yerini internete bırakmış gözükebilir. Ancak, TÜİK ve UNESCO verileri bize farklı sonuçlar sunuyor. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan süre günde yalnızca 1 dakika. Buna karşılık, TV izlemeye 6 saat, internete ise 3 saat ayırabiliyoruz. Yine UNESCO verilerine göre Türkiye’de düzenli okuma oranı binde bir, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya’da yüzde 14, ABD’de ise yüzde 12. Nihayet, Türkiye dünyada kitap okuma oranında 86’cı sırada. (1)
Kitap okuma konusunda alışkanlık kazanamamış gençlere benim pratik bir önerim vardır. Önce bir polisiye romanla başlamayı tavsiye ederim. Çünkü polisiyede bir tempo, heyecan ve gerilim vardır. Bilinmeyen katilin peşinde siz de yazarla birlikte koşturursunuz, hem de soluk soluğa. İşte bu takibiniz sizi romana bağlar ve polisiye okudukça, giderek “kitapları seversiniz”. Anne babalar da kontrollü olmak şartıyla, bu geçiş döneminde polisiye konusunda gençlere destek verebilirler. Şurası unutulmamalıdır, polisiye de bir edebiyat türüdür. Gizemli suçu anlatan romanları, ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit dört gruba ayırır. “Klasik polisiye, kara roman, casus romanları ve gerilim romanları.” (2)
Polisiye roman okumanın birçok faydası da vardır. Hukukçu olmasanız bile, cinayet-suç-ceza-adalet gibi kavramların direkt içine girer ve sanki bizzat yaşıyormuş hissine kapılırsınız. Ayrıca, uzmanların tespitine göre herkesin içinde saklı bir şiddet-suç işleme duygusu vardır. Okuyucu polisiye romanda okuduğu olayın içinde yaşar, bir yerde birikmiş öfkesini boşaltır. Diğer taraftan, polisiye roman okuma matematik zekayı geliştirir. Yaşlılıkta ise, tıpkı bulmaca çözmede olduğu gibi, hafızayı diri tutar.
Son yıllarda yapılan birçok araştırmada, kitap okuyan özellikle polisiye ve bilim-kurgu okuyanların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin azaldığı ortaya konmuştur.
Polisiye kitaplar ayrıca analitik düşünme yeteneğini geliştirir. Polisiye okuyanlar olaylara farklı açılardan bakmaya alışırlar. Bu kişiler detaylara son derece önem vermeye başlar. Anlatılan, tanık olunan her olayı yalnızca tek bir noktadan ele almayan polisiye okuru, günlük hayatında daha çok analiz etmeye yönelir. Buradan çıkışla, daha ileri gidersek; kitap okuma ve analitik düşünme alışkanlığı düşük olan toplumumuzda, polisiye okumayı özellikle tavsiye ediyorum.
Diğer taraftan, polisiye ile başlayıp “Okumaya” alışan genç, böylece üniversite ve iş hayatında mesleği ile ilgili yayınları okuma kültürünü de kazanmış olur.
Polisiye romanların bir başka güzel tarafı ise, katili ararken okuyucuya farklı konularda bilgi vermesi, yani eğitmesidir. Örneğin, Fransız polisiye-gerilim yazarı Jean Christophe Grange’nin “Leyleklerin Uçuşu” adlı romanında Leylekler üstüne çok değişik bilgiler edinmiştim (3)
Okumayı ve Polisiyeyi sevdirmeye dönük bu yazımızı hazırlarken, Marksist düşünceyle Polisiyenin ortak yanı olabileceğini, ilk defa ve hayretle Ahmet Ümit’in romanında gördüm. (4) Yazar, polisiye romanın ortaya çıkışını 19.yy. başlarına bağlar. Bu dönemde, köyden kente çalışmaya gelen yoğun nüfus fabrikalarda aşırı yığılmalara yol açmıştır. İşçilik maliyetleri artmaktadır. İşveren artık, yeni işçiye para ödemek yerine, mevcutları daha fazla çalıştırmaya başlamıştır. Kapitalist sistemin gereği, kentlerdeki bu yoğunluk giderek sokak çatışmalarını, cinayetleri, gasp ve hırsızlıkları arttırır. Bu olaylar zamanla romanlara konu olur. İlk polisiye roman “Morgue Sokağı Cinayeti” 1841’ de Edgar Allan Poe tarafından yayınlanır. Dikkat edilirse, “Komünist Manifesto” da bu tarihten yedi yıl sonra ortaya çıkacaktır. Marksist düşünce Kapitalizmin getirdiği koşullarla birlikte gelişmiştir. Polisiyenin ortaya çıkışının da bu döneme denk gelmesi ilginç bir tesadüftür.
Son olarak deriz ki; “Okuma alışkanlığı” kazanmak için Polisiye bir alternatiftir. Yeter ki gençlerimiz Okumanın büyülü dünyasının tadına varabilsinler.
Fazıl Alasya / 21.10.2020
1) “TÜİK ve UNESCO Raporları”- 2019
2) “İnsan Ruhunun Haritası” – Ahmet Ümit – Everest Yayınları, s.190
3) “Leyleklerin Uçuşu” – Jean Christophe Grange - Doğan Kitap
4) “İnsan Ruhunun Haritası” – Ahmet Ümit – Everest Yayınları, s.201
Comments