Burada anlatacaklarımdan önce sözlerimin alt yapısının daha iyi anlaşılması adına Nedensellik ve Ontolojik Açıdan Yaratıcı Kavramı yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Anlam insan hayatında düşünüldüğünden daha fazla yer tutar. Anlam; Evrim illüzyonistleri için hayatta kalma dürtüsünün sonucunda ortaya çıkmış bir düşüncedir.
Ancak bu insanın en önemli özelliğidir, insanda var olan birden fazla niteliğin birleşimi sonucu ortaya çıkar. Ancak bu konuda başat aktör BEN ‘duygusudur. Freud ‘a göre kastettiğim şey Id dir. Ancak insanlar arasında Ego diye galat-ı meşhur olmuştur. İslami terminolojide buna Nefs adı verilir.
Anlam ise daha yüksek ideal duygusunun bir çıktısıdır. Freud buna tam anlamıyla karşılamasa da “Süper Ego” adını vermiştir. İsimlendirmeler kültürel nitelikler içerdiğinden çok önemli değildir. Önemli olan o kavramla ne kastedildiği ve içeriğidir.
Size bu varlığı gözlemlemek için tüm bunlardan farklı bir yöntem önereceğim. Bu içsel bir düşünce deneyi olacak. Bunu yalnız kaldığınız bir zamanda kendiniz de yapabilirsiniz.
Türkçede sahiplik takısı, iyelik eki olarak bilinen bir ek vardır. -im/-um eki, Sahip olduğumuz şeyler için bu eki kullanırız. Bu ek, Ben kelimesi ile beraber kullanıldığı gibi, diğer kelimelerin sonuna da gelerek sahip olanı ve sahip olunanı ifade eder.
İma ettiği mana; varlığı, sahip olan ve sahip olunan olarak ayırmaktır. Varlığın 3 lü yapısı gereği herhangi bir varlığın var olabilme şartı; eskilerin “efradını cam-i, ağyarını mani” cümlesi ile ifade ettiği, içermesi gerekenlerin hepsini içerme, dışlanması gerekenlerin tümünün dışlaması şartı ile aynı sonucu veren koşulu sağlamasıdır.
Buna göre sahip olan ile sahip olunan varlıkları birbirinden ayırabilmek için, -im/-um takısı kullanılır. Varlığın fiziksel sınırlarından farklı ve ayrı olarak sahiplik uzayında varlığın var olma şartı bu ayrımda gizlidir.
Sahip olan ile sahibi olunan varlık kesin sınırlarla olabildiğince ayrıldığında, sahip olan varlık görünür hale gelebilir. Tüm bu söylenilenler unutulmadan yapacağımız deneye BEN ’i bulmak diyorum. Deneyden önce kendinizi fazla kaptırmamanız ve dikkatli olmanız gerektiği konusunda uyarmak isterim.
Bu uyarıdan sonra BEN ’i bulmak deneyine başlayabilirsiniz. Yapmanız gereken ilk şey sahip olduklarınızın bir listesini yapmaktır.
Ev, Araba, iş, Elbise, Para, Yiyecek, Anne, Baba, Çocuk, Aile gibi sahip olduğunuzu düşündüğünüz ve Ben-im diyeceğiniz şeyler başlangıç için iyidir. Sonra fikirler, düşünceler, duygular, aklınız, zekânız, bedeniniz ve organlarınız gibi soyut ve somut ve daha yakın varlıklar listeye eklenecektir.
BEN ’i görebilmek için bunların olmadığı durumda hala BEN varım diyebiliyor musunuz ?
Çünkü sahip olunan ile ona sahip olan varlıklar birbirinden ayrı ve farklıdır. Eğer bunlar aynı olursa “efradını cam-i, ağyarını mani” ilkesi gereği tam olarak BEN dediğimiz varlığı onun sahip olduğu varlıklar ile birbirinden ayıramazsınız.
“Hiçbir göz kendini göremez” özlü sözü gereği BEN ‘i görmeye yaklaştığınızda bir boşluk ile karşılaşacaksınız. Ve muhtemelen şunu fark edeceksiniz. BEN hiçbir zaman sahip olamayacağınız tek şeydir.
Tıpkı uzaydaki bir karadelik gibi etrafındaki varlıkları kendine çekerek bir olay ufku sınırında görülebilecek bir yapı gibi. Ancak sahip olduğu varlıklar ile “görünür” olabilen ve Benim dediği varlıklar olmadan varlığını kendi kendine dahi ispat edemeyen bir varlık.
Bu 2 durumda gerçekleşir, yani sahip olduğumuz varlıklardan ayrıldığımız ve kendinizi “göremediğiniz” durum; Ölüm ve Uyku
Uyku geçici olduğundan ve sürekli tekrarlandığından kanıksanmış ve doğal kabul edilmektedir, ancak ölüm bu türden kişi için tekrar etmeyen bir yok oluş daha doğrusu görünmezlik halidir. İşte bu görünmezlik hali ile başa çıkmanın yolu, insanın anlam arayışıdır. Halbuki uyku için ölümün kardeşidir denir. Yani uykuda nasıl bir yok oluş olmuyorsa ölümde de olmayacaktır. Bu sebeple ölüm için “Büyük Vaiz” de denir. “Büyük Vaiz” denmesinin farklı sebepleri de olmasına karşın başlangıç olarak bu düşünce vardır.
Dolayısı ile sahip olan aslında yok olmayacaktır, “görünmezlik” ile “yok olma” birbirinden farklıdır.
Ölümde bir tür uyku hali gibidir ancak algı düzeyi farklı bir boyuttadır. Bir bariyer yaşayanlarla arada bulunmakta ve bu sayede bilgi transferi mümkün olmamaktadır.
Bu durum insanın bilinçli veya bilinçsiz olarak varlığını sorgulaması sonucu anlam kaygısına düşmesine sebep olur. Anlam kaygısını besleyen bir başka duygu ise sınırdır. Zaman sınırı, varlığın sınırı gibi… gözlemlerimiz sonucu Evrendeki her şey bir var oluş, yok oluş döngüsündedir. Yani varlığın sınırları sürekli değişmektedir. Başlangıç ve bitiş zamanda bir sınırdır.
Bu insan için endişe vericidir. Ancak bu durumun söylediği başka bir şey vardır.
İnsan bu duyguyu nereden edinmiştir ?
Bunun vaz ettiği durum sahip olan varlığın aslında ölümsüz olmasından kaynaklıdır. Bu duygudan dolayı çevrelediği “sahiplendiği varlıklar” ile aşırı bağlı olmasından kaynaklı eğer onlar olmasa bende var olamam duygusu, anlam arayışını ortaya çıkaran duygulardan birisidir.
Yani;
· Bendeki bu sonsuz yaşam, neslimi devam ettirme, bir eser bırakma, unutulmaktan korkma, gelecek nesilleri inşa etme dürtüsünün sebebi ne ?
· Eğer ben zaten hep var olacaksam, neden çevremdeki her şey bir yok oluş içerisinde ?
· Ben bu varlık/yokluk döngüsünde isem neden yok olmaktan korkuyorum ?
gibi sorular zihnini meşgul etmekte ve bu sistemin içerisinde kendisine bir yer bulabilmek için anlam dediğimiz kavrama başvurmaktadır. Bu bilinçli veya bilinçsiz yapılan bir eylemdir.
Eğer bir bilgi kaynağı yoksa insan bu Fasit Daire (Kısır Döngü) içerisinde sürekli olarak bunalım yaşaması ve depresyona girmesi işten bile değildir.
Bu bilgi kaynağının ne olduğuna dair bir ipucu şu sözde gizlidir.
Nefsini bilen Rabbini bilir.
Comments